16 Eylül 2013 Pazartesi

Gençlere yer yok


İnsanoğlu prensip olarak yenilikten hoşlanmaz. Yeni fikirlerden hiç hoşlanmaz. Hele bizim toplumda, zinhar!
Ayşe Arman, 81 yaşındaki psikiyatri profesörü Engin Geçtan ile Hürriyet’e röportaj yapmış.
Geçtan o hepimizden genç ve enerjik zihniyle, Gezi eylemlerinin ruh haritasına bakıyor.
“Ben Gezi’de ‘çocuk masumiyeti’ denen duyguyu gördüm” diyor: “Belli bir yaşa kadar korunabilen o şeyi yeni kuşakta gördüm.”
Naçiz tavsiyem, okumayan varsa bulup okusun. Tam anlamıyla arşivlik bir röportaj!
Zaten Ayşe Arman’ı bir numara yapan, “sorması gerekenleri” değil, sahiden merak ettiklerini sorması.
Bizimki gibi bir toplumda bunun ne kıymetli bir özellik olduğunu, insan yaşadıkça daha iyi anlıyor.
Bu nedenle sözüm ne ona ne de fikirleriyle bizi aydınlatan Engin Geçtan’a.
Sözüm hepimize. Gezi eylemleri hakkında konuşan, fikir yürüten, ahkâm kesenlere…
Sorumsa şu: Neden böyle röportajlar bizlerle yapılır da Gezi eylemlerinin gerçek sahibi gençlerle yapılmaz?
Neden röportajlarda ve televizyon programlarında genellikle o gençleri değil de “büyükleri” görürüz?
Yoksa gençlerin lafını anlamamaktan mı korkuyoruz? Karşılarında taş kafalı ihtiyarlar durumuna düşmekten?
Eğer öyleyse, haksız sayılmayız. Bu kuşağın kafası öyle değişik ki, kırk yıllık tartışmalarımız yanlarında süper sıkıcı ve önemsiz kalıyor.
Onlar, yeni yüzyılın mahsulü. Ulusalcılıkmış, İslamcılıkmış, liberallikmiş, hepsine stratosferden bakıyorlar.
O yüzden, ne zaman birileri “kardeşim nedir bu Gezi’cilerin derdi?” diye sorsa aynı cevabı veriyorum: “Bunu bana değil, onlara sorman gerek!”
Çünkü o gençlerin derdi de aynen bu: Kendilerine hiçbir şeyin sorulmaması.
Bir zahmet onların psikolojisini merak edenlerin bile gidip “büyüklere” danışması.
Gerçi Engin Geçtan da söylüyor: “Psikiyatriyi falan bir kenara bıraktım, psikiyatri bundan anlamaz! Her şeyin dışında bir şey oluştu orada. Orada yaratılan modelin, bir benzeri dünyada yok. Hiç olmadı da.”
Aslında her kuşak dünyaya aynı temel içgüdüyle gelir: Eskiyi yıkıp yeniyi kurma içgüdüsü.
Kendinden önceki kuşaklara “van minüt!” çekerek tarih sahnesine çıkmak, rüştünü ispatlamak…
12 Eylül’ün zalim yumruğu altında büyüyen bizim kuşak bunu yapamadı. Ama bu, diğer kuşaklar da yapamayacak demek değil.
Gezi eylemleri de işte bunun ispatı. Yeni bir kuşak geldi ve alayımıza “van minüt!” dedi.
Ama ne dediklerini iktidar da muhalefet de henüz anlayabilmiş değil. Sebebi de mikrofonu bir türlü lütfedip onlara bırakmayışımız.
Alıştığımız formatların dışında, yeni sözler duymaktan korkuyoruz herhalde.
Ya da memlekette henüz kimse gençlere zihninde ve gönlünde yer verecek kadar “yetişkin” değil!

Aydınlık; 16 Eylül 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder