Tuna
Kiremitçi'nin geçtiğimiz yıl yayınlanan romanı 'Selanik'te Sonbahar' (Doğan
Kitapçılık, 2011, 288 s.) kanımca hak ettiği ilgiyi ve ayrıntılı incelemeleri o
yıl göremedi. Bildiğim kadarıyla kitap daha çok içeriğine odaklanan, alışılmış
olay zincirini işleyemediği için yadırgayan okur kaleminden çıkmış tanıtma
yazılarına konu oldu ve biçim özellikleri, kurgu incelikleri üzerinde
durulmadı. 'Selanik'te Sonbahar'ın bir aşk romanı mı yoksa bir siyaset romanı
mı sayılacağı tartışılırken eserin anlatım özellikleri önemsenmedi. Oysa eser,
zaman-mekan kategorilerini, hayat-ölüm kutupluluğunu, insan doğasını bir
bütünlük içinde ele alıp bunu kurguya, üsluba yansıtmasıyla başarılı.
'Yazarın
notu', ardından 'Hamlet' den, 'Çanakkale Destanı'ndan ve Elvis Presley'den
yapılan birer alıntı, bir yandan yazım serüveninin çıkış noktasını belirtirken
öte yandan eserin ruhunu sezdiriyor. Birbirini izleyen ve 'kadın', 'erkek'
başlıklarını taşıyan bölümlerin anlatıcılarının Latife ve Pop şarkıcısı Atilla
oldukları söz konusu metinlerin içeriğinden anlaşılıyor. İlk ve son bölüm,
Latife'nin ağzından anlatılıyor. Latife, bir uçak kazasında kaybettiği oğlu
Mete'nin hayran olduğu Pop yıldızı Atilla'yı bulmak için yola düşen bir anne.
Romanın ilk bölümünde onu ölmüş babasıyla konuşurken görüyoruz. Babanın
"Gül kökünden piposu", ilk satırda olduğu gibi babadan söz edilen pek
çok yerde tekrarlanan tanıtıcı özellik anlamında bir leitmotif olarak dikkat
çekiyor, aynı Despina'nın "mavi perçemi” gibi. Gerek Latife'nin ölmüş
babası, gerekse Atilla'nın türlü kıyafetlerle karşısına çıkan Pop yıldızı
'ölüm', gerçeküstücü birer kurmaca figür olarak görülebileceği gibi söz konusu
kişilerin, yani Latife ve Atilla'nın birer iç sesi olarak nitelenebilir ve
insan benliğinin zaman-mekân kategorilerini aşan çok boyutlu gerçeğinin
dillendirilişi sayılabilir. 'Konuşan leylek' figürünün roman dokusundaki işlevi
de benzer şekilde yoruma açık. Okuru, okurun algılamasını ve yorumunu hesaba
katma tekniğini Tuna Kiremitçi bu romanda en belirgin haliyle "Paşanın
mektuplarında" kullanıyor.
Mesela Mustafa Sagir bağlamında Paşa, okuruna
"hayatımı bir roman gibi okumak istersen, o romanın gölgeli
kahramanlarından biridir: Beni öldüren adam." der. (s.160) Bir başka
mektupta "mektupların müstakbel ve meçhul okuru"[na] seslenişinde
Tuna Kiremitçi'nin ağzından konuşur gibidir: "Sonuçta romanlarda bile asıl
olaylar roman karakterleri arasında değil, o romanı yazanla okuyan arasında
geçer.
[ ... ] Bu bakımdan sen benden bir adım öndesin, en azından nasıl
birinin seninle konuştuğunu yavaş yavaş anlayacaksın. Bense seni hiçbir zaman
tanımayacağım." (s.144) Mektuplarının "meçhul okuru"na hitaben
yazanla okuyan arasındaki bağa değinirken de romancı Tuna Kiremitçi'nin
'Selanik'te Sonbahar' okuyucularının romanını farklı yorumlayacaklarına işaret
ediyor gibidir: "Kaldı ki bir mektup, onu okuyanın niyetine göre türlü
anlamlara çekilebilir. Sözcükler bazen tahmin edemeyeceğin kadar kaypak ve
güvenilmezdirler. Hangi niyetle yazıyor olursam olayım, cümlelerimi kullanarak
beni istediğin kalıpta yeniden yaratabilirsin, seni engelleyemem."
(s.200).
'Selanik'te
Sonbahar', zaman kurgulaması, şimdiyle geçmiş arasındaki ustalıklı geçişleriyle
de dikkat çekiyor. 'Google' arama motorunda Mustafa Sagir hakkında bilgi arayan
Latife, bu kurguyu bir mecazla dile getirir: "Kapıya vuruluyor. [ ... ]
Birden kapı olmaktan çıkıp zamanlar arasındaki geçide dönüşen o kül rengi
yüzeye bakıyorum." (s.l88) Paşa'nın mektupları gibi Google'daki bilgiler,
geçmiş zamanı yansıtırken Latife'nin Atilla'yı arayış serüveni şimdide cereyan
ediyor. Öte yandan hatırlamalar, her ikisini kendi geçmişine götürüyor: Latife,
oğlu Mete'yi, Atilla sevgilisi Fikriye'yi düşündükçe. Popçu Atilla'nın
"gitar eşliğinde" söylediği ve "kimse tarafından tam olarak
çözülemeyen" şarkı sözlerinde, romanın başlığı ve bu başlığın zaman
konusuyla bağıntısı şöyle dile gelir: "Tılsım işte bozuldu / Olmadı
olacaklar / Küçük bir sonsuzluktur / Selanik'te sonbahar." (s.113)
Ölüm, geçmişe dönüşler, hayaller v.b. romantik özelliklerin yanı sıra
Atilla'nın popçu çevresi, uyuşturucu iptilası söz konusu olduğunda
konuşmalardaki küfür, argo tonu, o çevreyi gerçekçi bir yansıtma eğilimini
gösteriyor.
Atilla'nın
hikâyesi, toplum sorunlarıyla ilgisiz, bencil, vatansız bir sanatçı
kişiliğinden çıkarak sorumluluğa doğru değişimini anlatıyor. Bu değişimi
Paşa'nın mektuplarına borçlu olduğunu onun kendi ağzından öğreniyoruz.
Fikriye'ye âşık oluşunu kendisi için 'bir mucize, onun içinse sonun
başlangıcı" saymasını da ifade eden yine o oluyor. Fikriye, Atilla'nın
uyuşturucuyu bırakamaması karşısında bir bakıma onu uyarmak için kendi de
uyuşturucuya başlamış ve ölüme gitmiştir. Bu son, romanda Atilla'nın rüyasına
Jimi Hendrix kılığında görünen ölümün ağzından on beş yıl sonrası olarak
önceden dile gelirken o sona götüren aşk hikâyesi romanın ileriki sayfalarında
açımlanıyor. Fikriye'nin ölümü meselesinin paparazzilerce, şirketçe nasıl
manipüle edildiğini, kendisinin bu ölümü nasıl müziğe dönüştürdüğünü yine
Atilla anlatıyor. Ardından, ruh halini özetleyen duygulu ve bilgece bir ifade:
"Eve döndüğümde çalışma odasına kapanmak yerine salona gittim, pencereden
Boğaz Köprüsüne baktım: Ne ben ne de Fikriye hayatın umurunda bile değildik.
Karınca büyüklüğündeki insanlar oradan oraya koşturuyordu. Bir an onlardan biri
olmayı istedim. Hayatlarını sıradan dertlerle doldurabildikleri için ne kadar
şanslı olduklarından haberleri bile yoktu." (s.233)
'Selanik'te
Sonbahar'ın gerçeküstü ile gerçeği, geçmişle şimdiyi harmanlayan kurgusunda
müzik, önemli bir işlev yükleniyor. Pop yıldızı Atilla, korkulu rüyasındaki
Paşa'nın "Korkma evlat ben varım" sözlerinin etkisiyle müziğe sarılıp
içinde bulunduğu ruh halini müziğe döküşünü anlatan satırlar şöyle:
"Müzikal terimlerle anlatmak gerekirse, şarkı tam ruhunu teslim edecekken
yapılan modülasyon hareketi gibiydi Melodiyi aniden farklı bir tona
kaydırırsınız ve müzik hayata döner. Yeniden nefes almaya başlar. Melodi aynı
melodidir ama onu yaratan notalar tamamen değişmiştir." (s.247)
Daha
önceleri müziğinin dinleyenler üzerinde "müsekkin etkisi"
bıraktığının bilincine vararak yeni bir tarz başlatması, "omzunda dünyanın
sorumluluğunu" taşıması, "Son tereddüt zerresini" yenerek
'Selanik'te Sonbahar'ı çalmaya başlamasıyla dile geliyor. Pop yıldızı
Atilla'nın müziğin işlevi konusundaki değişim çizgisi bağlamında roman, bir
'sanatçı romanı' özelliği gösteriyor. Tuna Kiremitçi, bu romanında çeşitli
yorumlara imkân veren, masalsı unsurlarla örülü ama eleştirel gerçekçi mesajlar
da içeren, biçim ve üslup incelemelerini hak eden bir eser sunmakta.
Gürsel Aytaç, “Çağdaş
Türk Romanı Üzerine İncelemeler”