29 Mart 2013 Cuma

Bir Sanatçı Romanı: Selanik'te Sonbahar

Tuna Kiremitçi'nin geçtiğimiz yıl yayınlanan romanı 'Selanik'te Sonbahar' (Doğan Kitapçılık, 2011, 288 s.) kanımca hak ettiği ilgiyi ve ayrıntılı incelemeleri o yıl göremedi. Bildiğim kadarıyla kitap daha çok içeriğine odaklanan, alışılmış olay zincirini işleyemediği için yadırgayan okur kaleminden çıkmış tanıtma yazılarına konu oldu ve biçim özellikleri, kurgu incelikleri üzerinde durulmadı. 'Selanik'te Sonbahar'ın bir aşk romanı mı yoksa bir siyaset romanı mı sayılacağı tartışılırken eserin anlatım özellikleri önemsenmedi. Oysa eser, zaman-mekan kategorilerini, hayat-ölüm kutupluluğunu, insan doğasını bir bütünlük içinde ele alıp bunu kurguya, üsluba yansıtmasıyla başarılı.

 
'Yazarın notu', ardından 'Hamlet' den, 'Çanakkale Destanı'ndan ve Elvis Presley'den yapılan birer alıntı, bir yandan yazım serüveninin çıkış noktasını belirtirken öte yandan eserin ruhunu sezdiriyor. Birbirini izleyen ve 'kadın', 'erkek' başlıklarını taşıyan bölümlerin anlatıcılarının Latife ve Pop şarkıcısı Atilla oldukları söz konusu metinlerin içeriğinden anlaşılıyor. İlk ve son bölüm, Latife'nin ağzından anlatılıyor. Latife, bir uçak kazasında kaybettiği oğlu Mete'nin hayran olduğu Pop yıldızı Atilla'yı bulmak için yola düşen bir anne. Romanın ilk bölümünde onu ölmüş babasıyla konuşurken görüyoruz. Babanın "Gül kökünden piposu", ilk satırda olduğu gibi babadan söz edilen pek çok yerde tekrarlanan tanıtıcı özellik anlamında bir leitmotif olarak dikkat çekiyor, aynı Despina'nın "mavi perçemi” gibi. Gerek Latife'nin ölmüş babası, gerekse Atilla'nın türlü kıyafetlerle karşısına çıkan Pop yıldızı 'ölüm', gerçeküstücü birer kurmaca figür olarak görülebileceği gibi söz konusu kişilerin, yani Latife ve Atilla'nın birer iç sesi olarak nitelenebilir ve insan benliğinin zaman-mekân kategorilerini aşan çok boyutlu gerçeğinin dillendirilişi sayılabilir. 'Konuşan leylek' figürünün roman dokusundaki işlevi de benzer şekilde yoruma açık. Okuru, okurun algılamasını ve yorumunu hesaba katma tekniğini Tuna Kiremitçi bu romanda en belirgin haliyle "Paşanın mektuplarında" kullanıyor.

 
Mesela Mustafa Sagir bağlamında Paşa, okuruna "hayatımı bir roman gibi okumak istersen, o romanın gölgeli kahramanlarından biridir: Beni öldüren adam." der. (s.160) Bir başka mektupta "mektupların müstakbel ve meçhul okuru"[na] seslenişinde Tuna Kiremitçi'nin ağzından konuşur gibidir: "Sonuçta romanlarda bile asıl olaylar roman karakterleri arasında değil, o romanı yazanla okuyan arasında geçer.

 
[ ... ] Bu bakımdan sen benden bir adım öndesin, en azından nasıl birinin seninle konuştuğunu yavaş yavaş anlayacaksın. Bense seni hiçbir zaman tanımayacağım." (s.144) Mektuplarının "meçhul okuru"na hitaben yazanla okuyan arasındaki bağa değinirken de romancı Tuna Kiremitçi'nin 'Selanik'te Sonbahar' okuyucularının romanını farklı yorumlayacaklarına işaret ediyor gibidir: "Kaldı ki bir mektup, onu okuyanın niyetine göre türlü anlamlara çekilebilir. Sözcükler bazen tahmin edemeyeceğin kadar kaypak ve güvenilmezdirler. Hangi niyetle yazıyor olursam olayım, cümlelerimi kullanarak beni istediğin kalıpta yeniden yaratabilirsin, seni engelleyemem." (s.200).

 
'Selanik'te Sonbahar', zaman kurgulaması, şimdiyle geçmiş arasındaki ustalıklı geçişleriyle de dikkat çekiyor. 'Google' arama motorunda Mustafa Sagir hakkında bilgi arayan Latife, bu kurguyu bir mecazla dile getirir: "Kapıya vuruluyor. [ ... ] Birden kapı olmaktan çıkıp zamanlar arasındaki geçide dönüşen o kül rengi yüzeye bakıyorum." (s.l88) Paşa'nın mektupları gibi Google'daki bilgiler, geçmiş zamanı yansıtırken Latife'nin Atilla'yı arayış serüveni şimdide cereyan ediyor. Öte yandan hatırlamalar, her ikisini kendi geçmişine götürüyor: Latife, oğlu Mete'yi, Atilla sevgilisi Fikriye'yi düşündükçe. Popçu Atilla'nın "gitar eşliğinde" söylediği ve "kimse tarafından tam olarak çözülemeyen" şarkı sözlerinde, romanın başlığı ve bu başlığın zaman konusuyla bağıntısı şöyle dile gelir: "Tılsım işte bozuldu / Olmadı olacaklar / Küçük bir sonsuzluktur / Selanik'te sonbahar." (s.113)  Ölüm, geçmişe dönüşler, hayaller v.b. romantik özelliklerin yanı sıra Atilla'nın popçu çevresi, uyuşturu­cu iptilası söz konusu olduğunda konuşmalardaki küfür, argo tonu, o çevreyi gerçekçi bir yansıtma eğilimini gösteriyor.

 
Atilla'nın hikâyesi, toplum sorunlarıyla ilgisiz, bencil, vatansız bir sanatçı kişiliğinden çıkarak sorumluluğa doğru değişimini anlatıyor. Bu değişimi Paşa'nın mektuplarına borçlu olduğunu onun kendi ağzından öğreniyoruz. Fikriye'ye âşık oluşunu kendisi için 'bir mucize, onun içinse sonun başlangıcı" saymasını da ifade eden yine o oluyor. Fikriye, Atilla'nın uyuşturucuyu bırakamaması karşısında bir bakıma onu uyarmak için kendi de uyuşturucuya başlamış ve ölüme gitmiştir. Bu son, romanda Atilla'nın rüyasına Jimi Hendrix kılığında görünen ölümün ağzından on beş yıl sonrası olarak önceden dile gelirken o sona götüren aşk hikâyesi romanın ileriki sayfalarında açımlanıyor. Fikriye'nin ölümü meselesinin paparazzilerce, şirketçe nasıl manipüle edildiğini, kendisinin bu ölümü nasıl müziğe dönüştürdüğünü yine Atilla anlatıyor. Ardından, ruh halini özetleyen duygulu ve bilgece bir ifade: "Eve döndüğümde çalışma odasına kapanmak yerine salona gittim, pencereden Boğaz Köprüsüne baktım: Ne ben ne de Fikriye hayatın umurunda bile değildik. Karınca büyüklüğündeki insanlar oradan oraya koşturuyordu. Bir an onlardan biri olmayı istedim. Hayatlarını sıradan dertlerle doldurabildikleri için ne kadar şanslı olduklarından haberleri bile yoktu." (s.233)

 
'Selanik'te Sonbahar'ın gerçeküstü ile gerçeği, geçmişle şimdiyi harmanlayan kurgusunda müzik, önemli bir işlev yükleniyor. Pop yıldızı Atilla, korkulu rüyasındaki Paşa'nın "Korkma evlat ben varım" sözlerinin etkisiyle müziğe sarılıp içinde bulunduğu ruh halini müziğe döküşünü anlatan satırlar şöyle: "Müzikal terimlerle anlatmak gerekirse, şarkı tam ruhunu teslim edecekken yapılan modülasyon hareketi gibiydi Melodiyi aniden farklı bir tona kaydırırsınız ve müzik hayata döner. Yeniden nefes almaya başlar. Melodi aynı melodidir ama onu yaratan notalar tamamen değişmiştir." (s.247)

 
Daha önceleri müziğinin dinleyenler üzerinde "müsekkin etkisi" bıraktığının bilincine vararak yeni bir tarz başlatması, "omzunda dünyanın sorumluluğunu" taşıması, "Son tereddüt zerresini" yenerek 'Selanik'te Sonbahar'ı çalmaya başlamasıyla dile geliyor. Pop yıldızı Atilla'nın müziğin işlevi konusundaki değişim çizgisi bağlamında roman, bir 'sanatçı romanı' özelliği gösteriyor. Tuna Kiremitçi, bu romanında çeşitli yorumlara imkân veren, masalsı unsurlarla örülü ama eleştirel gerçekçi mesajlar da içeren, biçim ve üslup incelemelerini hak eden bir eser sunmakta.

 
Gürsel Aytaç, “Çağdaş Türk Romanı Üzerine İncelemeler”