2006
yılında, Amerika’da mutlu evliliğe sahip kadınlarla ilginç bir deney yapılmış.
Aynı güçteki elektrik akımı verilmesine rağmen, bu sefer şok kadınların beyninde çok daha düşük düzeyde tepki yaratmış.
Yatıp kalkıp sevgliyi düşünmemizse, serotonin etkinliğindeki azalmanın eseriymiş.
Bu moleküler hareketler sayesinde, romantik sevgi beynin ödül sisteminin kısımları olan nükleus akumbens ve ventral tegmental bölgeyi etkinleştiriyormuş.
Sonra da o saniyenin beşte biri uzayıp bütün hayatımızı kaplıyor. Moleküllerle iyi geçinmek lazım.
Ayak
bileklerine hafif elektrik şoku verilmiş. Deneyden hemen önce ve deney
sırasındaki beyin görüntüleri elde edilerek.
Deneyin
ikinci aşamasında, kadınların eşleri yanlarında durup ellerini tutarken
vermişler elektriği. Aynı güçteki elektrik akımı verilmesine rağmen, bu sefer şok kadınların beyninde çok daha düşük düzeyde tepki yaratmış.
Deneyi bir
de evliliğinde sorun yaşayan kadınlarla yapmışlar. Eşlerinin ellerini
tutmasının herhangi bir koruyucu etkis olmamış.
Sağlıklı bir
ilişki ve seven bir eşin dokunması, tansiyonun düşmesini, kaygının azalmasını
sağlarken, strese karşı da koruyucu etki yaratıyormuş.
Bu bilgiler,
Bilim ve Teknik dergisinin mayıs sayısındaki Bahri Karaçay imzalı yazıdan.
Yazınn başlığı: “Âşık Beyin.”
Biz âşık
olduğumuzda beynimizin ne hale geldiği üzerine, uzun ve ilginç bir yazı.
Mesela
psikologlar uzun süredir, kendimize
benzeyen kişilere karşı özel ilgi duyduğumuzu söylüyormuş.
Bizimle aynı
etnik kökenden ve sosyoekonomik sınıftan olan, bizimle benzer zekâ düzeyine ve
benzer inançlara sahip, hatta tip olarak da bize benzeyen kişilere...
Bizimle aynı
güzellik ya da yakışıklılık düzeyine sahip kişilere...
Fakat bütün
bu özelliklere sahip kişilerle dolu bir ortamda bile, içlerinden birine ya da
ikisine özel ilgi duyuyormuşuz.
Dahası,
karşılaştığımız kişinin çekici olup olmadığına, saniyenin beşte biri gibi
olağanüstü kısa bir sürede karar veriyormuşuz.
Antropolog
Helen Fisher’e göre, bunun nedeni beyindeki özel birtakım moleküller ve
sistemler.
Beyindeki
sinir hücreleri arasında mesaj iletimini sağlayan, nörotransmiter adlı
moleküllerin romantik sevgide rol aldığını söylemiş Fisher.
Yani
dopamin, norepinefrin ve serotonin... Mutluluktan uçmamızın ve yemeden-içmeden
kesilmemizin arkasında, beynin dopamin ve norepinefrin miktarının artması
varmış.Yatıp kalkıp sevgliyi düşünmemizse, serotonin etkinliğindeki azalmanın eseriymiş.
Bu moleküler hareketler sayesinde, romantik sevgi beynin ödül sisteminin kısımları olan nükleus akumbens ve ventral tegmental bölgeyi etkinleştiriyormuş.
Yani
dünyadaki pek çok şey gibi, aşk da moleküllerin eseriymiş.
Karşılaştığımız
kişiyi çekici bulmaya karar verdiğimiz o saniyenin beşte birlik sürede,
beynimizde kim bilir nasıl bir moleküler faaliyet yaşanıyor.Sonra da o saniyenin beşte biri uzayıp bütün hayatımızı kaplıyor. Moleküllerle iyi geçinmek lazım.
Hürriyet, 12 Mayıs 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder