14 Nisan 2014 Pazartesi

Kerim'in bisikleti


Eski yüzyılın sonları... Kerim Ökten Yeni Yüzyıl’da fotoğrafçı. Biz de Beyoğlu’ndaki Sappho’da çalıyoruz.

Mavi bir dağ bisikleti var Kerim’in. Tatlı bir şey. Her uğradığımda içimi gıcıklıyor. Sonunda dayanamayıp “versene birkaç günlüğüne” diyorum. Sağ olsun kırmıyor, emanet ediyor emektarı.
Zaten o kadar meşgul ki, bisiklete binecek vakti yok. Arazi tipi aracıyla koşturuyor haberden habere.

Alıyorum bisikleti bir heves. Niyetim ertesi gün sahile gidip binmek. Çocukluğumdan beri yapmamışım. Eve dönmeden, başka bir arkadaşıma uğruyorum. Emaneti yaslıyorum dış kapının mandalına.

Birkaç saat sonra çıktığımda ne göreyim: Kerim’in bisikletinin yerinde resmen yeller esiyor!
Nispetiye Caddesi’nin ortasındaki apartmanın birinci katından, güpegündüz yürütmüşler!

Birkaç günlük arama-taramadan sonra, çaresiz gidip itiraf ediyorum. “Senin bisikleti çaldırdım birader.”
Aybige ile bir süredir sevgililer. Gençliğimizin ruhani merkezlerinden olan baba evlerinde Ümit Amca ve Ayşenur Teyze de var. Topluca “zaten çaldırmasan şaşardık!” der gibi bakıyorlar yüzüme. Ümit Amca dalgınlığımla inceden dalga geçiyor.

Ama Kerim seviyordu o bisikleti. En derin utançlarımdan birini yaşıyorum. Yenisini almayı teklif ediyorum.

Gerçi o zamanlar benim açımdan bisikletle helikopter arasında fiyat farkı yok. Müzikten kazandığım o kadar az.
Nitekim Kerim acısını içine gömüp gülümsüyor. “Boş ver lan, 40’larımıza geldiğimizde alırsın.”

Arkadaşımın kalenderliği daha da eziyor beni. Yine de soruyorum. “Emin misin?” 
“Evet... Hem o zamana kıçlarımız garanti kocaman olur. Eritmek için Belgrad Ormanı’nda pedal çeviririz.”

Sonra büyük aşkı Aybige’yle evlenip Londra’ya yerleşiyorlar. Kerim Ökten adı fotoğrafçılıkta dünya markasına dönüşüyor. Ancak yıllar sonra kesin dönüş yapıyorlar yurda.
Benimse 40’ıma geldiğimden beri aklımda bir senaryo: Bir akşam çalacağım kapılarını. Açtıklarında fiyonk bağlanmış bir bisiklet görecekler. Sonra çıkacağım karşılarına; 15 yıllık sözü yerine getirmenin haklı gururuyla.

Bugün-yarın derken, lise arkadaşımız Umut Aral arıyor. Sesi ağlamaklı. “Sorma, Kerim Abi’yi kaybettik!”
Motosikletiyle tatile giderken Çanakkale yakınlarında üzerine yıldırım düşmüş. Hastanede kurtaramamışlar.

Aklımda Çanakkale’ye gidişlerimiz... Bizi şafak vakti uyandırıp kahvaltılık incir toplamaya yollayan Ümit Amca...
Haberler Kerim’in ne baba fotoğrafçı, Türkiye’nin gururu olduğundan bahsediyor. Gazetelerin birinde motosikletinin resmi. Siyah, sağlam bir makine. Feci kazaya rağmen fazla dağılmamış.

Bizse motosikletler gibi değiliz. Dağılıyor, parçalanıyor, lime lime oluyoruz. Düşecek son yıldırımla, mavi bir bisiklet gibi yitip gidene kadar.

t.k.  

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder