23 Nisan 2014 Çarşamba

Çocuklarımızı bekleyen gelecek

Bizim çocukluğumuzda, gelecekte geçen bilim-kurgu öyküleri, filmler, çizgi-romanlar vardı.

1999, 2002 ya da 2009 gibi, o vakitler çok uçuk görünen tarihlerde geçerdi olaylar.

Bazıları iyimserdi: Uçan otomobillerden, uzay ve zaman yolculuklarından, telepatiden bahsederdi.

Bazıları ise kötümserdi: Nükleer savaşlarla, yıkımla, teknolojiye esir düşmüş insanoğlunun barbarlığıyla doluydu. 
Bilemezdik bizi bekleyen geleceğin cennet mi yoksa cehennem mi olduğunu.
Yine de heyecanlanırdık ama. Sorsanız Jüpiter’e ışınlanmaya da Nükleer Savaşa da hazırdık!
Sanki Mr. Spock, Mad Max, Kaptan Koenig ve Marty McFly mahalleden kankamız!

Fakat büyüdüğümüzde o filmlerde hayal edilenlerin hemen hiçbiri gerçekleşmedi. Uçan arabalar petrol lobisine, uzay yolculukları Reagan’ın “Yıldız Savaşları” projesine, robotlar da para babalarının Asyalı çocuk işçi çalıştırma arzusuna yenik düştü.
ABD ise SSCB’yi atom bombası yerine reklam sektörünün gücüyle yenmeyi başardı.
McDonald’s yiyip Levi’s giymek arzusuyla çıldıran Ruslar birkaç yıl içinde yıkıverdiler demir perdeyi.

Fakat bu bilim-kurgu enkazının altından, çocukluğumuzun filmlerinde olmayan bir şey çıktı: İnternet.

Üstelik o filmlerde hayal edilip de gerçekleşmeyen her şey bugünün internetinde karşılığını buluyor.
Mucizenin de barbarlığın da daniskası her gün binlerce kez transfer oluyor ekrandan ekrana.

Sanal dünyada yaşanan, ancak nükleer savaş sonrasında görülebilecek bir kaos ortamı.

Çünkü insanoğlu, doymak bilmez bir para ve güç şehvetiyle kafayı yemiş durumda.  
Uzay boşluğunda dönen minnacık bir taş parçasının üstünde birbirini gaza getirip duruyor.

İşin tuhafı, bu maneviyat krizi en çok “muhafazakâr” siyasetçilerin yönettiği yerlerde hissettiriyor kendini.

İşte tarihin böyle ilginç bir anında kutluyoruz, Atatürk’ün çocuklarımıza hediyesi 23 Nisan’ı. Evlatlarımızı büyütüyor, bir taraftan da onları bekleyen geleceği tahmin etmeye çalışıyoruz.

Oğlum geçenlerde sordu. “Eğer zaman makinesi gelecekte icat edilecekse bugün de var sayılır, değil mi? O zaman neden günümüze gelmiyorlar?”

Ne cevap vereceğimi bilemedim. Belki de zaman turistleri günümüzü para verip gitmeye değer bulmuyordur. Olamaz mı?

Aydınlık, 23 Nisan 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder